Eco'nun Prag Mezarlığı, Ben Ölmeden blogunun sahibinden hediye. Yaptığı çekilişte ben kazanmıştım. Gelir gelmez okumaya başlamıştım. İtiraf ediyorum 200lü sayfalara gelene kadar sıkıldım, kitabı bırakmak istedim ama Eco'nun tarzını bildiğimden inat ettim, okudum. Kitapta kafası karışmış ve kim olduğunu hatırlamayan bir
rahibin ve yüzbaşının güncelerine rastlıyoruz ve de ayrıntılarıyla anlatılmış bir sürü yemek tarifine. Rahiple yüzbaşı aynı kişi mi? Aynı kişiyse neden hatırlamada sorun yaşıyorlar? gibi sorular soruyorsunuz elinizde olmadan.. 200lü sayfalara geldiğinizde artık kitap çözülüyor ve zevkle okunup bitiriliyor.
19.yy Avrupasında buluyorsunuz kendinizi bu kitabı okurken. Komün günleri, karışık durumdaki Fransa, derin devlet işleri, iç savaşlar, devrimler, ünlü psikanalist Freud'un sarsıcı kuramları, casuslar, sahte evraklar ve en çok da Yahudi konusu işleniyor kitapta..
Piemonteli avukat, noter Simonini para karşılığında casusluk yapıyor, sahte evraklar düzenliyor, el yazılarını birebir taklit ediyor, sürekli kılık değiştiriyor. Tarihi değiştirecek belgeler yaratıyor.Yahudi Mezarlığında geçtiği varsayılan hahamların protokolünü kurguluyor ve bu hayali belgeler dünyayı değiştiriyor.
umberto eco, prag mezarlığı’nı niçin yazdı?
“Sevgiye adanmış sayısız roman var ama artık sevgiden çok daha yaygın bir duygu olan nefreti anlatmak için bir roman yazmanın zamanı gelmişti. Yaygın; çünkü nefret olmasaydı, savaş, suç ve ırkçılık da olmazdı. Sevgi, seçicidir (“Seni seviyorum, sen de beni seviyorsun, öyleyse dünyanın geri kalanı bizim ilişkimizin tamamen dışında.”) Nefretse tümüyle kolektif ve toplumsaldır. Mesela bir ulus başka bir ulustan nefret edebiliyor. Nefreti beslemek, diktatörlerin takipçilerini bir arada tutabilmelerini sağlayan bir yol, diktatörler bu yüzden hep nefret talep ediyor, sevgi değil. Hatırlıyorum; çocukluğum faşist diktatörlükle yönetilen bir ülkede geçti, bize durmadan başka ülkelerin uluslarından nefret etmeyi öğretiyorlardı, Fransızlardan, İngilizlerden, Amerikalılardan… Sevmeye teşvik edildiğimiz tek insan Mussolini’ydi. Bu eğitim tarzı başarılı olamadığı için kendimi mutlu hissediyorum, Prag Mezarlığı’nı bu yüzden yazdım.”
hmmm. Kitap ilgimi çekti, okumalıyım :)
YanıtlaSilGülün adı benim keyifle okuduğum bir kitaptı.Yazarın başka kitaplarını okumadım uslubunu beğendiğim için okumak isterim.
YanıtlaSilbizde sürekli derslerde eco'yu ısliyoruz.hatta ilk yıl açık yapıtını çözümlemiştik.dili cidden zor.
YanıtlaSilokumak istiyordum bu kitabını şimdi daha çok merak ettim:))
evet ya o çok istediğim kitabı sen kazanmıştın:) hemen yazdıığın çok iyi olmuş. bir kitabın tanıtım videosu olduğunu ilk defa görüyorum çok hoş. ama okumak istediğim için çok okumadım hikayeyi:)
YanıtlaSilmummy, başta sıkıcı gelebilir.Uyarmadı demeyin sonra:)
YanıtlaSilCangz, ben de Gülün Adı'nı okumuştum.Çok da sevmiştim.
Betty, bölümün ne canım? Dil edebiyat mı?
yok.gazetecilik okuyorum.iletişim sosyolojisi dalındaki derslerde işledik.bu dalda baya muhım kendisi:)))
YanıtlaSilçok güzel bölümün bettycim.
YanıtlaSilonu mu vercektin bana:)) tüh kaçırdım desene
YanıtlaSilÇevirmenin Fransızca bıraktığı yerler hariç okunmaya değer olduğunu hissediyorum ama yorucu olacağı da aşikar. Sanki bir yerlerde önemli bir ayrıntı atladığımı hissediyorum o Fransızca yazıları gördükçe. Bir de yemekler ve tarifleri.. Ama okunmaya değer olduğuna emin oldum yazını okuyunca. Sevgiler..
YanıtlaSilBelli bir sayfaya gelene kadar kitabı okumak oldukça güç.Kitapla resmen inatlaştım okuyacağım diye.
SilDediğin gibi Fransızca yemek isimleri,gereksiz tarifler okuyucuyu boğuyor.
Ama 200lü sayfalardan sonra zevkle okunuyor.
Keyifli okumalar..